YAŞAYIŞIN EVRİMİ
Dünya var oluşundan bu güne kadar en hızlı yok
oluşa girdiği kaçınılmazdır. Bu da günümüzün en büyük sorunudur. Bırakın
insanoğlunun diğer türler arasındaki ilişkisini, kendi türü arasında sorunlu ve
hastalıklı ilişkileri söz konusudur. Bu da insanın doğadan koparak kendisinden
ve doğallığından koptuğunun kesin göstergesidir.
Bu durum dünyanın doğal kaynaklarının hızlıca
tüketildiği değil artık yok olma durumuna gelmesine sebep olmuş ve hastalık
belirtileri çoktan kendini göstermeye başlamıştır. Hastalığın bütün bedeni sardığı
görülmektedir. Aşırı ateş, kusmalar ve
şiddetli baş ağrıları mevcut durumdadır.
Hasta artık kendini tedavi edememekte ve antikorlar tek başına bir bu
savaşı verememektedir.
Tek bir yol ise vücudu saran ve yok etmek üzere
olan virüsün değişim geçirip diğer hücrelere de yer vermesidir. Virüs vücudu
hasta edip yok etmekle kendisinin de yaşam bulduğu yegane tek olan bedeni yok
etmekten başka bir şey yapmamaktadır. Bilmelidir ki yok ettiği beden kendi
bedenidir. Hasta olan vücudun ölmesiyle virüslerinde sonunun geldiğinin bilmesi
gerekir. Oysaki zamanın da kanser denen
hastalık vücudun, bedenin kendi hücresinden başka bir şeyde değildir.
Hastalıklı hücreler hayatta kalmak pahasına
kendilerini kontrol altına almalıdırlar.Ancak bu şekilde yaşamaya devam
edebilirler. Bu bir ettik hareket veya ideoloji değil artık hayatta kalmanın tek
yoludur.
Ahlaki değerlere yer verilerek insanın var oluşunu
sürdürebilmesi için başka bir yol gözükmemektedir. Bizler de dahil olmak üzere sağlam kalmış
diğer hücrelere uyumlu yaşamayı kural bilip başka bir yol olmadığı
görülmektedir. Kaçımız kaç tür kurtarırsa kurtarsın veya bir sulak alanın yok
oluşunu durdurabilsin, bu sadece hızlı giden bir treni elleriyle durdurmaya
çalışmaktan başka bir uğraş değildir. Ancak ve ancak trenin makas ile yolunun
değiştirilmesi gerekmektedir.
İlk olarak kendinize bir sorun bizler bile kanser
hücreleri gibi yaşarken nasıl olurda sağlıklı hücreleri kurtarmaktan
bahsedebiliriz.Veya kaçımız bu hızlı süreci etkiliyebildiğimizi bu yaşam
şekliyle düşünebiliriz. Artık insanoğlunun
yaşamak için doğaya uyumlu olması gerekmektedir. Bunun içinde en fazla 40
yıllımızın kaldığı düşülmektedir. En son taş ve duvar ustaları, keçe
dokuyanlar, manda lokumu yapanlar yaşlandılar ve bir çoğunu kaybettik ve yeni
çıraklar yetişmemekte son üstatlarda ölmektedir. Köyler boşalmaktadır.
Son kalan hastalıksız hücrelerden öğrenmemiz gerekmektedir
doğanın dilini. Aksi taktirde sadece doğanın kendi öz dili kalacaktır. Bu da
öğrenilmesi için büyük zaman demektir.
Artık insanlığın yaşamsal alışkanlığının değişme
zamanı gelmiştir. Bu yeni yaşam şekli gene insanlığın var olması için olmazsa
olmazlardandır. Bu bir ideoloji değil veya popüler bir yaşam şekli değil, bu
yaşamak için var etmek için uygulanması gereken yeni bir ahlaki değer, yeni bir
yaşam şekli olmalıdır.
Zorunluluk arz etmeden herkesin bilmesi gereken
sebeplerden dolayı yaşanmalı ve yaşayış benimsenmelidir. İnsan almak yerine
sadece doğaya uyum sağlayarak yaşamayı başarabilir. Bu zamana kadar hep almaya
yönelik düşünceleri değiştirmek, zamanla ve bir devrimle olmabilir. 4 büyük
kitaba baktığımızda; insanlığın en felaketli ve kaos içindeki zamanlarda
geldiği görülmektedir. Şuan için ise kaosun üzerinde insanlığın dışında dünya
büyük tehlike altındadır. Ancak ve ancak
bir dönüşün veya değişim bunu durdurabilir.
Kısacası bütün insanlığın yaşam şeklini değiştirebilmesi için yeni bir
devrim gerekmektedir. Bu da yaşayışın devrimidir. Ancak büyük felaketlerde mi
insanoğlunun farkına varması gerekir?
Bunun bir şekilde insanlığa duyurulması şarttır.
Sadece doğaya bakarak doğanın dilini anlayarak
gelişecek olan yaşam, doğanın bir parçası olarak var olmamıza izin
vermektedir. Bu hareketi Doğa Derneği
veya X bir örgüt üstlenmeli ve dünyayı kurtarmalıdır. ÖDA korumakla , kuş
bakmakla veya pano yapmakla zaman kaybetmemeliyiz yeni yaşam şekli için var
oluşumuzu anlamlandırmalıyız.
Bu insanlık ve dünya için yeni bir evrimdir.
Doğa Derneği
Şanlıurfa Bölge Sorumlusu
İ. Turan ÇETİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder